Brook, John Lennon’ın vurulduğu geceye dair ilk izlenimlerini aktarırken, henüz kariyerinin başında olmasına rağmen BBC’ye olay yerinden ilk canlı raporu geçtiğini hatırlatıyor. Lennon’ın ölümü açıklandığında, Yoko Ono hastanedeydi; o sırada beş yaşındaki Sean, The Dakota’daki dairelerinde bulunuyordu. Brook, iki yıl sonra anne ve oğulla yaptığı röportajda Sean’ı neşeli ve hareketli bir çocuk olarak hatırladığını söylüyor.
Yıllar sonra yeniden görüştüğü Sean Lennon’ın bugün hem düşünsel hem sanatsal yönleriyle anne ve babasının idealizmini taşıdığını fark ettiğini belirtiyor. Uzun saçlarıyla fiziksel olarak babasına benzeyen Sean, müzikal açıdan da deneysel yaklaşımıyla dikkat çekiyor. Siyasi ve toplumsal konularda da sık sık çevre, ekonomi ve sosyal adalet üzerine konuşuyor.
Sean, iyimserliğinin bir tercih değil, bir zorunluluk olduğunu vurguluyor: barış ideallerinin bugün de en az 50 yıl önceki kadar gerekli olduğunu söylüyor. Bu yaklaşım, HBO Max’te yayımlanan One to One: John & Yoko belgeselinde de görülebiliyor. Sean’a göre günümüzün ünlü müzisyenleri arasında barış ve birlik çağrılarının yokluğu, babasının düşünce liderliğinin hâlâ ne kadar eksik hissedildiğini ortaya koyuyor.
John ve Yoko’nun “War is Over! (If You Want It)” sloganıyla simgeleşen savaş karşıtı mesajlarının zamanında “naif” bulunmasını ise Sean farklı yorumluyor: Ona göre bu güç, mesajın basitliğinden geliyor. “Bu bir saflık değil; basitlikti. Ve basitliğin içinde bir güzellik var,” diyor.
Belgeselin merkezinde, John ve Yoko’nun 30 Ağustos 1972’de Madison Square Garden’da verdiği tek ortak konser yer alıyor. Sean, film için konser kayıtlarını yeniden mikslediğini aktarıyor.
Brook, Sean ile yeniden buluşmanın kendisi için duygusal bir deneyim olduğunu belirtiyor. Lennon’ın ölümünü duyurduğu gece duygularını bastırmak zorunda kalan genç muhabir, bugün geriye dönüp baktığında, kariyerinin Lennon’ın ölümüyle ivme kazanmış olmasının kendisinde hâlâ bir suçluluk duygusu yarattığını ifade ediyor.